Sizden Gelen Sorular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sizden Gelen Sorular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Tıp Fakültesi Zor Mudur?

  Benimde seçim yaparken en çok kafama takılan soru buydu tabii ki. Öncelikle tıp fakültesinin zorluğunu belirleyen unsurlara bakarsak bunlardan en önemlisi fakülte unsuru daha sonra ise sizin kişiliğinizdir.

   Tıp fakültelerinde herhangi bir standart yakalanamamıştır. Her fakülte kendi içinde farklı sistemlere sahiptir. O yüzden gideceğiniz fakülteyi önceden araştırsanız iyi olur. Fakat şunu söylemek lazım hangi fakülteyi seçerseniz seçin çoğu bölümden daha çok çalışacağınız kesin. Tıp fakülteleriyle yarışacak bölüm pek yok çalışma yükü açısından bakarsak eğer.

   Kişilik konusuna gelirsek üniversiteyi tatil yeri olarak görüyorsanız kesinlikle bu bölümü seçmeyin. Diğer bölümler çimlerin altında uzanıp güneşlenir, gökten düşen ilk kar taneciğiyle tatile girip sıcacık yorganın altında yatarken sizin pek tatiliniz olmayacağını söylemeliyim. Günlük olarak belirli bir saati derslerinize ayırmak zorundasınız. Tabii ki sizinde gezeceğiniz vakitler olacak ama diğer bölümlerin yanında bunlar çok çok az olacak.

   Tıp fakültesi içinde kıyaslama yaparak konuşmamız gerekirse üzerinizde genellikle bir yük olacak. Fakat yine de atlatılmayacak şeyler değil. Sınıfta kalmak için dersleri tamamen boşlamanız lazım. Eğer birazda olsun vaktinizi ayırıyorsanız dersleri geçersiniz. Her basamağı atladığınızda aslında bir önceki basamağın ne kadar kolay olduğunu anlayacaksınız.

   Tıp çok nazlı bir bölümdür. Kendisine ilgi göstereni yarı yolda bırakmaz. Burada sorun siz onu ne kadar taşıyabileceksiniz? Tıp fakültesini yazarken bir yerde tökezleyeceğinizi bilerek gelmeniz lazım. Fakülte hayatınız sorunsuz bile geçse TUS gibi bir sınava takılabilirsiniz. 

8 Şubat 2015 Pazar

Çalışıyorum ama olmuyor?


   Sadece sınavda yaşadığımız bir sorun değil bu malesef. Hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. İş hayatında, sporda... Peki neden oluyor?

   Bu gibi durumlarda öncelikle sorunun kaynağının nerede olduğunu saptamak lazım. İşin en zor kısmı da budur. Malesef kendimizi değerlendirirken yeterince tarafsız bakamayız duruma. Öncelikle içinde bulunduğunuz durumu tespit edin. Karşınıza bir sandalye koyun ve oraya bir a kişisi koyun. Fakat bu a kişi aynen sizin yaşadıklarınızı yaşayacak. Şimdi bütün ön yargılarınızı, taraflı düşüncelerinizi, " ama ben şöyle yapıyorum"ları bir kenara koyun. A kişisini acımasız bir sorguya çekin. Köşeye sıkıştırın her bahanesine bir cevap bulun tâ ki gerçek cevaba ulaşana kadar. Gerçekten yeterince çalışıyor muyum yoksa çalıştığımı mı zannediyorum? Yaptığım şeye gerçekten hakim miyim? Yapanlar nasıl çalışıyor? Ben onlar gibi çalışmayı denedim mi? Başarmak için neler yapmam gerektiğini biliyor ve disiplinli bir şekilde onu uyguluyor muyum?

   Burada genel olarak insanın kendini kandırdığı cevabı çıkar ama bu cevap öyle kolay çıkmaz. Çünkü kendimize bunu itiraf edemeyiz. Çalışmış olmak için çalışmakla, öğrenmek için çalışmak arasında dağlar kadar fark vardır. Eğer siz bu bilgileri sadece sınav geçsem yeter diyerek öğreniyorsanız ya da içinizdeki bilinçaltınızdaki kişi böyle diyorsa malesef başarısız olursunuz. Sürekli unutur yerinizde sayarsınız.

   Diğer en sık çıkan sonuçsa konu eksiğiniz olduğudur. Bu sonuç çıktığında yapılacak şey güzel bir çalışma programı yapıp bütün eksikleri kapatmaktır. Sanırım en basit sorun bu.

   En önemlisi ise güven eksikliğidir. Yapamıyorum, yapamayacağım bu tip cümleleri düşünenler gerçekten yapamaz. Öncelikle kendinize güvenin. Yapamayacağım yargısını düşünün. Yapamayacağınız şey ne? Size dayatılanlar mı yoksa sizin istedikleriniz mi? Malesef en zor çözümü olan sorun budur. Güveni kaybolmuş birinin başarılı olması da zordur. Kendinize her zorluğa rağmen başarılı olan kişileri örnek alın. Onların hayatlarını okuyun, izleyin. Nasıl yaptıklarına tanık olun. Sadece isteyin yapabildiğinizi göreceksiniz. Bu konuda benim en çok örnek aldığım kişi Atatürk'tür. Kim ne derse desin. Ve onun sözleri bana çok motive edici gelir.

 Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.
    Mustafa Kemal Atatürk

   Hiç bir şey için hiç bir zaman geç değildir. Siz elinizden geleni hatta daha fazlasını yapın. Olduğu kadar olmadığı kader. Unutmayın denemek yok ya yapın ya da bırakın hiç yapmayın.


Tıp ve Kan Tutması

   Tıp eğitiminde gün geçtikçe pratik uygulaması azalıyor. Fakülte boyunca çok fazla kan almak serum takmak gibi işleri yapmayacaksanız ama bol bol göreceksiniz. O yüzden en azından bakarken dayanabilmeniz lazım. İnternlikte ise kesin yapmak zorundasınız bu başınıza sıkıntı olabilir ama insanlarla aranız iyiyse hemşirelerden yardım alabilirsiniz. Onun haricinde doktorların işi değildir zaten kan almak, serum takmak vs. Her doktor bilir ama bunun uygulayıcıları hemşirelerdir. Ayrıca tıpta hiç hastayla karşılaşmadığınız bir çok alt dalda var. Bu yüzden doktor olmak istiyorum derken nasıl bir doktor olacağınızı da azda olsa düşünmeniz lazım.

   Sorunun kökenine bakarsak kan tutması çoğunlukla psikolojik bir sorun olmakla birlikte daha nadir de olsa kansızlık gibi bazı hastalıklarda altında yatabilir. Eğer bir rahatsızlığınız varsa bunu doktorunuzla çözüp görüşerek halledebilirsiniz. Psikiyatrik olarak bakarsak aralıklı maruz bırakma gibi tedavi teknikleriyle çözülebilen basit bir sorundur. Eğer illa tıp bilimlerinde okumak istiyorsanız bir psikiyatri yardımıyla bu sorunu rahatlıkla çözebilirsiniz. O yüzden kan tutması artık bir mazeret değil :)

Sınav Taktikleri - Yol Haritası

  Kendi uyguladığım taktiği sizinle paylaşmakta bir sakınca duymuyorum.

  Öncelikle sınav çalışması iyi bir temel gerektirir. Lisenin ilk yılından yüklenin demiyorum ama verilen ödevleri yapıp konuları anlasanız yeter. Asıl sınav çalışmanız 11'in sonunda başlayacak çünkü. 11'inci sınıfı bitirip yaz tatiline girdiğinizde en geç başlama zamanınız bu olmalıdır. Bundan sonra diğer yazılarımda da belirttiğim gibi ilk konulardan başlayıp sırayla gidecekseniz. YGS çoğunlukla 9. sınıf konularından oluşur ve bu yaz tatili bu konuları halletmek için yeterince uzun. Size tüm gün ders çalışın diyemem sonuçta motor bile tüm gün çalışsa kayışı koparır :). Ben genelde sabahları erken kalkan bir insanım. Size tavsiyemde sabahları 8 gibi kalkıp iyi bir kahvaltının ardından derse başlamanız. Öğlene kadar çalışırsanız günlük işlerinizi halledeceğiniz bir sürü vaktiniz kalacaktır. Eğer konuları yetiştiremeyecek olursanız tatilin sonlarına doğru bu hızı arttırabilirsiniz.

  Okul başladığında hedefiniz ne olmalı peki? Kesinlikle okuldan kopmayın. Burada çalışma zamanımızı biraz arttıracağız. Okul dışındaki vakitlerde 4 saat sanırım gayet ideal bir süre. Aslında bulduğunuz her vakitte ders çalışın bence. Ama bu sürekli ders çalışın demek değil. Boş işlerle uğraşacağınız vakitlerde ders çalışın. Daha sonra artan zamanlarınızı kendinize ayırın. Bu yıl biraz fedakarlık zamanı. Dediğim gibi okulda işlenen derslere çalışmayı ihmal etmeyin sonuçta LYS'de size asıl lazım olacak konular bunlar. Okul derslerinden arta kalan vakitlerde 10. sınıf konularını rahatlıkla bitirebilirsiniz.Burada dikkat etmemiz gereken şey süre ayarlaması 10. sınıf konuları bittikten sonra 11'den devam edin ama sınava bir müddet kala kendinize YGS'yi hatırlatacak bir zaman ayırın. Sınava 1 ay kala herşeyi bırakıp bütün gücünüzle YGS'ye verin kendinizi. Burada genel tekrarlar yapacak bol bol deneme çözüp kendinizi hazırlayacaksınız. Denemeler hakkındaki yarış taktiğini kafanızdan çıkarmayın.

   YGS geçtikten sonra ne yapacağız peki. İşte burada okulla paralel gitmemizin meyvelerini alacağız. Çoğu kişinin yeni yeni öğrenmeye başladığı konular bizim için tekrar olacak. Bu arada kendimizi LYS'ye verip YGS ile ilgili her şeyi unutmaya bakacağız. Sınavdan sonra rehavete kapılmayın.Sınav bittikten sonra gezin ama ertesi gün mutlaka çalışmaya başlayın. Burada programını yoğunlaştırın kendinize ayırdığınız vakitleri biraz azaltın. Son kulvardasınız ne kadar koşarsanız o kadar fark atarsınız. Açıkcası burada çoğu kişi okula gitmez bahane arar. Gitmediği vakitlerde geç kalkar daha az çalışır fakat okula gitmediği için kendini zamanın önünde görür. Bence okula gidin. Teneffüs araları kafanızı dağıtmak için bir numaradır. Arkadaşlarınızla vakit geçirir kısada olsa yorgunluk atarsınız. Benim okula devamsızlığım hiç olmamıştı bu dönemde. Alabildiğimiz hocalardan izin alır ders çalışır kalanlarında da işte kafamızı dağıttık en azından derdik :) Sınavdan önceki gün çalışmayı sevmeyenlerdenim. Ama küçük bir formül tekrarı yapmanız işe yarayabilir. Sınavlar arası olacak boşluklar önemli konuların tekrarı için yararlıdır. Bu aralarda deneme çözmeyin bence zaten vaktiniz dolmuş. Ezberlerinizi pekiştirin daha faydalı olacaktır.

   Benim yol haritam bu kadar arkadaşlar. Size şu gün şunu bugün bunu yap dersem emin olun hiçbiriniz uymayacaksınız. Kimsenin bir günü diğeriyle aynı olmaz. Bir gün oturur 1000 soru çözersiniz diğer gün 1 soru çözersiniz. Ben size kroki çizdim detaylandırması size ait. Bu süre boyunca sınavı asla kafanızda büyütmeyin. Amacınız şurayı kazansam yeter olmasın. Elimden gelen en yüksek puanı yapacağım olsun. Bu kaba hatlara göre programınıza şekil verin. Eğlenmeyi ve kendinize vakit ayırmayı unutmayın. Sizler birer savaşçısınız savaşa yorgun giderseniz dağılırsınız ;)

   

7 Şubat 2015 Cumartesi

Tıpta Matematik ve Fizik

  "Ben tıp okuyacağım, matematik ne işime yarar?". Bu soru size de tanıdık geliyor mu? Matematik hayatın ta kendisidir ve eğer bu cümleyi kuranlardansanız malesef tıpta matematiğe maruz kalacaksınız. Matematik olur da kardeşi fizik olmaz mı peki?

   Peki matematik ve fizik tıpın neresinde diye bakacak olursak biyofizik, istatistik, doz hesaplamaları ve favorimiz sıvı replasman tedavisi hesapları.
   Biyofizikte bolca fizik göreceğiz, matematiğin hesaplarına çok girmeyeceğiz çünkü çoğu bizim için hali hazırda hesaplanmış veriler olacak ama fizik formüllerine bağlı kalacağız. Biyofizikte özellikle manyetik çok yer tutar. Görüntüleme yöntemlerinin işleyiş prensipleri lise fizik bilgileri olmadan tam olarak anlaşılamaz.
   İstatistik dersi ise koca bir kabustur çoğu tıpçının gözünde. Bir çok formül, bir çok hesap içerir. Temel olarakta olsa türev ve integral bilgisi ister.
   Ve tıbbın havuz problemleri muamelesi gören kısmı sıvı replasman tedavisi hesapları. Öğrendikten sonra zorlamaz çünkü tek mantığı vardır. Amacınız daima aynıdır. Formüllerini ve miktarları ezberlemeniz gerekir.

   Matematik ve fiziği her alanda göreceksiniz. Çünkü bunlar doğanın temel bilimleridir. Klasik bir doktorun çok fazla yaklaşacağı şeyler olmayacaktır ve tıp okudukça hesap bilgilerinizin köreldiğini göreceksiniz. Fakat bir araştırmacı ve üretici olmak istiyorsanız ister istemez bunlara yaklaşacaksınız. O yüzden matematiği sevmeye bakın.

1 Şubat 2015 Pazar

Tıp Ezber Midir?


   Sıkça sorulan bir soru tıp ezber midir? Cevap kısa ve net ezberdir. Fakat bu ezberin yorum kısmı gerçekten zorlayıcı ve klasik ezberle geç yöntemlerinin uyacağı bir ezberleme değildir.

   Matematikte bir sorunun bir çözümü vardır. Denklemi ezber rakamları oturtur geçersiniz. Sosyal bilimlerde yine aynı şekildedir. A olayının vardığı yer daima aynı yerdir ezberlersiniz biter. Fakat tıpta böyle değildir. Öncelikle hastalığı ve belirtilerini ezberlersiniz. Fakat size hastalık sorulmaz hasta sorulur. Bir hastalığın belirtilerinin hepsini taşımaz hasta. Genellikle bir çok hastalıkta olan ortak olan semptomları taşır ve siz doğruyu bulmak için ayırıcı tanı dediğimiz olaylara gidersiniz. Ama bütün hepsi hastadan hastaya değişir. Hastada var olan bir sorun veya kullandığı bir ilaç bazı semptomları gizleyebilir, testleri yanlış çıkarabilir. Hasta size hastalığı kitaplarda yazdığı gibi tarif etmeyebilir, hastalığın seyri kitaplardakilerden farklı olabilir. Hatta böyle bir durum hiç görülmemiş bile olabilir. Tıpta her alt başlığı eksiksiz ezberlemek ve aralarında doğru ilişkileri kurmak zorundasınızdır. Deneme yanılma yoluna gitmeniz çok kötü sonuçlara sebep olabilir. Matematikle tıbbın farkı matematikte formülden sonuca gidersiniz, tıpta sonuç parçalarından sonucu çıkartır formülü kendiniz oluşturur ve gereklerini yaparsınız.

   Bir de eklemek gerekir ki tıpta yaratılıcılık çok fazla kullanılamaz. Eğer araştırma yapmıyorsanız sadece hasta bakıyorsanız sizden önceki araştırmacıların izlediği aynı yolu izlemelisiniz. Her adımınızın bir kanıtı olmalı. Klinik tecrübenize göre bir hastalığa direkt 2. sıradaki tedaviyi uygulamak isteyebilirsiniz. Fakat bir şeyler yolunda gitmezse suçlusunuzdur. Hatta yolunda gitse de bir davayla karşılaşabilirsiniz. O yüzden tıp çok fazla yeniliği kabul etmez. Onaylanmayan yaklaşımlar uygulanamaz.

   Genel olarak tıbbın yaklaşımı şu şekildedir. Hastadaki bulguları toplarsınız. Bu bulgularının hepsini ya da çoğunu içeren bir kaç hastalığı düşünürsünüz. Sonra bunlar için testler yapar, tanıyı kesinleştirirsiniz. Sonra o tanıya uygun verilecek tedavi önceliklerini belirler hastaya göre düzenler ve uygularsınız.

   Gelelim asıl soruya:Peki tıp fakültesindekilerin hepsinin ezberi güçlü mü? Hayır. Tıp fakültesindeki çoğu öğrencinin ezberi güçlü değildir. Bu kişiler gayet başarılı bir doktor olabilir. Fakat başarılı bir öğrenci olamazlar. Herkes iyi ya da kötü fakülteyi bitirebilir, konuları öğrenebilir. Fakat insanı iyi doktor yapan başka şeylerde vardır. Muayene becerisi, hastayla iyi iletişim, bilgiyi klinikte uygulayabilme becerisi...

   Sanırım bir kaç bölüm House M.D. izlemek bu konu hakkındaki düşüncelerinize biraz ışık tutabilir :) . Ezber ve akıl yürütmenin birlikte gittiği bir daldır tıp. İkisinden birinde eksikliğiniz varsa öğrencilik hayatınız biraz zor geçecek demektir.
   

   

27 Ocak 2015 Salı

Sınav taktiği- YGS-LYS farkları

  Bu iki sınav öğrencilerden birbirinden tamamen farklı yetenekler beklemektedir. Sınavlar birbirinden farklı olduğu için çalışma taktikleri de farklı olmalıdır.

  YGS sınavı öğrencilerden derslerin temel konuları hakkındaki bilgilerini göstermelerini ister. Bu sınavda gelen sorular soru bankalarında çözdüğünüz soruların birebir aynısı olmaz. Daha çok bilgileri yorumlama yeteneğiniz önemlidir. Bu bölüme çalışırken mümkün olduğunca farklı çeşitte sorular çözmelisiniz. Bilgileri ezberlememeli çıkış yollarını öğrenmelisiniz. Eski yılların sorularını çözmek sizden ne türde yorumlar yapmanız gerektiğini anlamanızı sağlayacaktır. Sorunu kompleksleştirmek yerine basitleştirmeli ve konu hakkınızdaki bilgilerinize dayanarak fikir yürütmelisiniz. Özellikle en çok zorlanılan dersler matematik ve fendir. Matematik kısmı çoğu sayısal öğrencisini bile hayal kırıklığına uğratmaktadır ki bu da bize formülleri ezberlemenin bir önemi olmadığını gösterir. Bu yüzden soru çözerken farklı soru tiplerinin bulunduğu sizi biraz daha zorlayacak kaynaklara yönelin. Fen bilimleri bölümleri ise tamamen yorumun öne çıktığı bir daldır. Burada derslerinizi dikkatle dinlemeniz sizin en büyük yardımcınız olacaktır.Bir klişe ama fen bilgisi derste öğrenilir. Soru çözerek pekiştirebilirsiniz ama yorum yeteneğiniz dersi takip etmenize göre değişecektir. Bu bölümde daha çok okumak öne çıkıyor. Tavsiyem bolca bilimsel kitap okumanızdan yana olacaktır. Popüler bilim dediğimiz çok sıkmayan bilgi dolu kitapları tavsiye ederim. Türkçe bölümü ise tamamen okuduğunu anlamadan oluşmakta bunun içinse yine kitap okumayı tavsiye edeceğim. Bolca anlatım bozukluğu sorusu çözmeyi de unutmayın.

  LYS sınavına gelecek olursak bu sınav önceki sınavdan farklı olarak sizin bilginize yoğunlaşmaktadır. Sayısal bölümler için formüllere yüklenmeli, sözel bölümler içinse ezber yeteniğinizi kullanmalısınız. Bu bölüm bolca soru çözerek pratik yapmanız gereken bir bölüm. Konu sayısı ve zorluk seviyesi olarak YGS'nin üstünde olan bu bölüm sorulara ayrılan süre olarakta YGS'den üstün. Sanırım burada tek kullanacağımız artı süremizin daha fazla olması olacak. Her konudaki detayları bilmelisiniz. Çünkü küçük detayların sorgulandığı bir sınav.

  Çoğu kişinin bir sınavıyla diğer sınavı arasında büyük bir uçurum vardır. Bunun sebebi iki sınavda da aynı taktikle çalışmaktadır. Sınavların farkını iyi anlamalı ve çalışmanızı buna göre yönlendirmelisiniz.

14 Ekim 2014 Salı

Üniversiteye kapağı atmak

    Sınavlara çalışırken çok duyulan bir laf vardır. Üniversiteye kapağı attın mı rahatsın. Fakat gel gelelim işler hiçte böyle yürümüyor.

    Bir çoğumuz büyük bir çalışma ile istediğimiz yerlere gitmek için çırpınıyoruz. Üniversiteye geçince rahatlamak ve bir şekilde bitiririz mantığıyla düşünmeye başlıyoruz. Halbuki üniversite sizin lise hayatınızdaki çalışmadan çok daha yoğun bir çalışmayı içerecek. Üstelik üniversiteli olmanın verdiği heyecan ve fırsatla daha çok sosyal olmak ve daha bağımsız hareket etme isteğimizi de bu çalışma temposunun içine sokmanız gerekecek. Tüm bu karmaşa da aslında lisede ne kadar rahat olduğunuzu düşünmeden edemeyeceksiniz. Ben geçmişe baktığımda şuan ki çalışmamı eğer lisede yapmış olsam değil Türkiye Amerika birincisi bile olabilirdim diyorum:)

   Buradan şimdiden size bazı tavsiyeleri vermek isterim. Üniversite not ortalamanız sizin için her şeydir ve bunu iş işten geçtikten sonra düzeltemezsiniz. Her şey zamanında olmak zorunda. Öğrendiğiniz her bilgi her alanda karşınıza çıkacak ve hatırlamama veya unutma gibi bir lüksünüz yok. O yüzden üniversiteye başladığınız anda kendinizi bir rahatlığa kaptırmasanız iyi edersiniz.

    Bazı arkadaşlarımız bu tavsiyeyi yanlış anlayıp hayatını ders odaklı hale getiriyor ki bu da aslında çok yanlıştır. Meslektaşlarınızla bulunduğunuz bir ortamda son derece sosyal olmanın artısını iş hayatınızda da elbette göreceksiniz. Kariyerinizin temellerini attığınız yer burası olacak. O yüzden insanlarla bol bol ilişki kurup kendinizi geliştirin. Ayrıca arkadaşlarınız sizin haber ağınızdır. Üniversitede her şeyi kendi başınıza takip edemezsiniz. O yüzden haber ağınızı geniş tutun. Bu yılların bir daha gelmeyeceğini belirtmeme gerek yok sanırım.

    Hayatta her şey dengelidir. Sizinde üniversite hayatınızı dengeli kurmanız dileğimle.

12 Ekim 2014 Pazar

Tıp şuan uygun bir seçim mi ve tıbbın geleceği nedir?

   Bir arkadaşlarımızdan gelen bir soru üzerine bu yazıyı yazıyorum. Çoğunluğu o soruyu cevaplayacak şekilde olacak.

    Sağlık sisteminin ülkemizde öteden beri bozuk olduğu aşikar. Evet bir yenilenme lazım. Ama günümüzde bu yenilenme doktorlara sorulmadan ve tamamen kâr prensibi üstünden gidiyor. Devletin sistemin başına getirdiği kişiler ne kadar kaliteli bir sağlık hizmeti verildiğini umursamıyor ne kadar çok kâr getirdiğine bakıyor. Bu prensip sonucu da çalışan maaşlarından kısma, çalışma sürelerini uzatma, daha fazla müşteri(!) çekme, daha az maliyetle daha çok iş görme prensibi üzerinden gidiyor.

   Doktorların buradaki durumuna bakılırsa doktorlardan istenen 5 dakikada bir hasta bak, en az tetkikle tanı koy ve gönder şeklinde işliyor. Bizim hastanemizde bir tam muayene ve hasta öyküsü yaklaşık 45 dakika sürüyor. Tabii ki bu son derece hızlı ve tecrübeli kişiler tarafından yapılabiliyor. Doktorun 45 dakikayı 5 dakikaya sıkıştırmaya çalıştığını düşünürseniz iş yoğunluğunu tahmin edersiniz. Tabii bunun sonucunda çoğu muayeneyi atlamış olacaksınız ve bu kararınızı da etkileyecek. En az tetkik olayını sağlamak için her hasta başına belirli bir miktar para belirleniyor ve siz o parayı aşacak sayıda veya maddiyatta bir tetkik isteyemiyorsunuz. Tetkikleri tam yapabilmek için ya hastayı gönderip bir daha getireceksiniz ki bu çifte müşteri(!) anlamına geliyor ya da elinizdekilerle yetinip kâr oranını aynı tutacaksınız.

   Bu doktorları şuan direkt olarak etkileyen performans sistemi dediğimiz şey. Onun dışında ülkede yapılacağı söylenen ve ortalığı allak bulak edebilecek şeyler mevcut bunlardan bazıları; Üniversite hastanelerinin kapatılıp yerlerine şehir hastaneleri açılması, hastanelerin yönetiminin ve takibinin ekonomistlerce yapılması gibi zamana yayılmış kademe kademe gerçekleştirilen planlar mevcut. Ayrıca buraya fakültelerin tıka basa doldurulduğu eğitim kalitesinin düştüğünü ve gerekenden çok fazla sayıda doktor çıkmasıyla ortalığın doktor kaynayacağını görmekte zor değil. Herhangi bir hastanesi onu bırak fakültesi bile olmayan okullar açılıp diğer okullarla birleştirilmesi durumu iyice çıkmaza sokuyor. Bu sadece 6 yıllık tıp öğrenimi için değil aynı zamanda uzmanlık içinde büyük sıkıntılar oluşturuyor. Yabancı doktor alınması da bu işsizliği gündeme getirebilir gibi gözüküyor.

    Politikalarla çok sıktığımın farkındayım biraz daha özet gideyim. Tıptaki yenilenme de neler geleceğini kimse bilmiyor ama ortada dönen dedikodular biraz da gerçeği yansıtıyor. Doktorlar daha iyi şartlar için özel hastanelere gidiyor vs.

    Peki bu şartlarda tıp seçilir mi? Öncelikle tıp seçmek bunlar olsun olmasın amansız bir çalışmayı beraberinde getiriyor. Ders yükü olarak çok ağır bir sisteme sahibiz. Tıptaki gelişmeler bitmek tükenmek bilmediği için bilgi yükü katlarla artıyor. Fakülte hayatında öğrenilen şeyler tıp bitince yarısı yanlış yarısı eski ve değişmiş. O yüzden sürekli bir yenileme getiriyor. Onun dışında öğrenilen şeylerin hafızalara kazınması gerekiyor ki hastaya karşı bir hata yapılmasın. Yani tıpa geldiğin zaman çalışmadan kaçış yok.

    Tıpta ki politik gelişmeler ne kadar doktorları bıktırsada doktorluk güzel bir meslek. O koşuşturmanın bile tadı bir ayrı heyecanı bir ayrı. Sırf bu yüzden 50'li yaşlarında afla okula dönenler var. Biraz hem severim hem döverim işine dönüyor bu iş. Doktorlara sorsan şikayetçi ama bırak mesleği dersen bırakmaz bırakamaz. Ben seçtim ve memnunum. Ama ben hayallerimde kendimi hep sürekli meşgul çalışan biri olarak hayal ediyordum ve öyle olmak istiyordum. Arada kızıyorum, sinirleniyorum, hocalardan azar yiyorum, bilgiyi unutunca karamsar bir hale giriyorum. Ama tıp yine de güzel umarım daha fazla mahvetmezler. Son olarak bu resim bir özet olsun :)